Türk insanı için Almanya’nın yeri diğer Avrupa ülkelerinden daha farklı. Kimisi için acı hatıralar barındırsa, hasret ve gurbet kelimeleri ile eş anlamlı tutulsa da artık orada bulunan 3. kuşak Türkler aradaki dengeyi sağlamış durumda. Avrupa’da en çok Türk nüfusunun yaşadığı Almanya’nın kültür, sanat ve endüstri ile öne çıkan 5. büyük şehri olan Düsseldorf’u gelin hep birlikte yakından tanıyalım.
Köln’ün kuzeyinde kalan Düsseldorf, dünyaca ünlü moda haftalarına ve sanayi fuarlarına ev sahipliği yapması sebebiyle de ön planda. Avrupa’nın önemli iş ve finans merkezlerinden biri olarak kabul edilen şehir, II. Dünya Savaşı’nda %80 hasar almasına rağmen çok kısa sürede yeniden yapılanıp dünya sahnesinde yerini almış. Bugün “Almanya’nın Paris’i” olarak nitelendirilen Düsseldorf’un bu unvanı yüksek yaşam standartları ve ünlü alışveriş mağazaları bakımından Paris’e benzetildiği için aldığını düşünüyoruz.
Genel olarak Ren Nehri kıyısında konuşlanan Düsseldorf’un Altstadt bölgesi şehrin en hareketli noktası. Şehrin çeşitli festivallerine ve Noel zamanı büyük pazarlara ev sahipliği yapan meydanı Marktplatz da turistlerin ilk durağı oluyor.
Königsallee denilen cadde ise bahsettiğimiz lüks mağazaların sıra sıra dizildiği, alışverişinize ara vermek istediğinizde birbirinden şık kafelerinde soluklanabileceğiniz bir yer. Ortasından geçen kanal ve bisiklet yolu ile birbirinden güzel fotoğraflara da imza atabileceğiniz cadde görülmeye değer. Aslında her bütçeye uygun seçenekler bulabileceğiniz Düsseldorf’ta birbirinden güzel hediyelik eşyalarla da sevdiklerinize minik hediyeler verebilirsiniz. Caddenin sonunda yer alan gölde bulunan Tritonenbrunnen Çeşmesi ise Düsseldorf’a özgü tarihi dokulardan en öne çıkanı.
Rheinuferpromenade bölgesi ise Düsseldorf’luların gün sonu yorgunluk atmak için tercih ettiği, Ren Nehri’nin eşsiz manzarasında gün batımını izleyebileceğiniz sıra sıra kafe ve restoranlara ev sahipliği yapıyor. Şehri kuş bakışı izleyebileceğiniz Rheinturm TV Kulesi de yine bu bölgede.
Mütevazı mimarisi ve göz alıcı pembe rengi ile büyükçe bir bahçenin içerisinde yer alan Benrath Sarayı, Alman Prens Palatine Carl Theodor tarafından yaptırılmış. Bünyesinde Doğa Tarihi ve Avrupa Bahçe Sanatı müzelerini barındıran sarayın barok stili ile inşa edildiğini ve yapımının 1770 yılında tamamlandığını belirtelim.
Kunstsammlung Nordrhein-Westfalen, şehrin Kuzey Ren Westfalya eyaleti tarafından 1961 yılında kurulan en büyük sanat koleksiyonu ve enstitüsü. Picasso, Pollock, Andy Warhol, Klee gibi farklı tarzlara sahip sanatçıların dünyaca ünlü eserlerini barındıran enstitü 20. yüzyıldan 21. yüzyıla uzanan modern ve çağdaş sanat eserleriyle mutlaka görülmesi gereken yerlerden.
Şehri etkisi altına alan barok mimari stilinin bir diğer örneği olan St. Andreas Kilisesi, Düsseldorf’un en eski tarihi yapılarından biri olarak kabul ediliyor. Daimi pazarı ile taze sebze ve meyvelerinin yanı sıra yerel mutfak lezzetleri bulabileceğiniz Carlstadt da şehrin popüler bölgeleri arasında.
MedienHafen ise şehrin eski limanı, yeni iş merkezi. Medya Limanı olarak da bilinen bölgede adeta birer sanat eseri gibi görünen birbirinden farklı formdaki binalar ilginizi çekecek.
Düsseldorf’ta yemeden dönmeyin diyeceğimiz şeylerin başında -inanamayacaksınız ama- döner geliyor! Dene & Gör isimli dönerci Türk ya da yabancı tüm turistlerin favorisi olmuş durumda. Dönerinin hayatlarında yedikleri en lezzetli döner olduğu konusunda ısrarcılar. Elçiye zeval olmaz…
Ren Nehri’nin kıyısında kurulan lunapark da Düsseldorf gezinize eğlence ve heyecan katan bir anı olarak kalacak. Şehrin yılın çeşitli aylarında birbirinden farklı festivallere de ev sahipliği yaptığı bilgisini de ekleyip yazımızı sonlandırırken, Tripuck ile yeni lokasyonlarda görüşmek üzere diyoruz!